11 Ekim 2016 Salı

hadi artık köklerinden koparalım saçlarımızı. kulaklarımızla ziyafet çeksin fareler, duymayalım bu lanet sesleri. kafamızın içinde çarpıp duruyor ayak izleri, ve ben postal giymiş askerlerin şişmiş ayaklarıyla kafatasıma vurmalarından hissetmez oldum bazı düşleri. düşler, karanlık bir odada sevdiğim adamın korku dolu hali. yüzüne bakamadığım cümlelerin elimde sertleşmesi. nefsi burnundan akan adamlar. ciğerinden çiçekler açardı senin. çiçekleri koparıp atan kadınlar için artık adım yok benim. resimler çizen eller kullanılmış peçeteleri toplamakla hükümlü. artık bir adım yok benim. saydığın tüm sıfatlarımı az önce şu bok dolu deniz artığı yere fırlattım. çaldığım tüm melodiler ellerimin çizgilerinden aktı. mırıldandığım her şarkıyı dinleyen bodur ağacın tüm yapraklarını yoldum, sonbahardan daha erken geldim. sabah doğan günüşe beni uyandırdığı için lanetler savurduğum bu günün sabahında iki metre karelik hapsolduğum yerimden çıktım. artık adım yok benim. bu lanet ad değil mi insanların kurduğu cümlelerdeki yerim. küçükken dizim kanadığında bile ağlamazdım ben. ağlamak hiç bir şey yapamayan acizlerin kaçtığı bir sığnak. ben hepsini geceleri izlediğim ateşte yaktım. tüm renklerimi yıllardır görmediğim gökkuşağına armağan ediyorum, bu şehrin gri soluk havası ve her gece izleyerek uyuduğum ateş olsun renklerim. artık adım yok benim. ayak bastığım tüm toprak parçaları, üzerine çıkıp bağırdığım kayalıklar kuşların ağızların düşsün üstlerine.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder