29 Mayıs 2016 Pazar

iyilik, beklentiyle yapılan bir şeydir. ben gönlü güzel insanların mutlu olacağını bildiğim sürece iyilik yaparım.

28 Mayıs 2016 Cumartesi

ben de malt severim. aklımda başka da bir şey yok. belki sonra yazarım.

26 Mayıs 2016 Perşembe

aklıma o kadar çok soru cümlesi geliyor ki, ben ojeli parmaklarımla başımı okşuyorum. cümlelerin sinirlerimden bir ışık halinde nasıl geçtiğini hissediyorum. bir bir yıldıza tutunup onu ipe geçirmek gibi, yaşasın yıldızlardan bir kolye yapıyorum! sana hiç duymadığım soruları soruyorum, birileri bunları düşünüyor mudur? belki kafa açtığımı düşünüyorsunuzdur, belki beni itici bulacaksınız ki sizinle tanıştığımızda benim için iticilik saçıyordunuz. yüksek sesli bir kahkahanız, çıkık elmacık kemikleriniz vardı. elmacık kemikleriniz, bir tek elmacık kemikleriniz güzel gözüküyordu. o sırada güzellikleri görebilecek bir görüşe sahip değildim. hem yüksek sesle konuşan insanların bağırır tavırlarından çekinir onlardan uzaklaşırım. bana acı veren şeylerden bahsettiğimde dünyaya ne kadar küçük bir pencereden baktığımı söyleyeceksiniz bana biliyorum. ama acılarımı anlamanızı umuyorum. eteğimde kuruyan alçıdan insan kafası yapacağız.bu insanların ilk önce ağızlarını keseceğiz sonra burunlarına nefes almaları için küçük delikler açacağız. ve tanrı kadar mükemmel bir sistem oluşturamayacağımız için göz yerine de sabit büyüklükte delikler açacağız. sonra kafataslarını kırıp içine dünyanın asıl pisliğini dolduracağız. ilk önce bir kaç kağıt parçası koyacağız o güzel çanağa. sonra et parçaları yeni kesilmiş bebek kordonuyla sarılmış et parçaları. daha sonra etleri ve kağıtları parçalayacak sıvıyı boşaltacağız. sıvının beyaz kısmı gözlerden akacak. insanların beyinlerini yıkadığı açlıkları gözlerinden akacak ve tüm insanlık bu beyazlığın özünü bilecek. birbirlerinin yüzlerine bakıp tiksinecekler.

25 Mayıs 2016 Çarşamba

telefonu bir an önce kapatmak için söylenen bir "iyi geceler.". dün böyle bir telefon görüşmesini bitirdim, inan acıtıcıydı. istediği cevapları alamayan bir adamın benimle konuşmasının bir anlamı olmadığını rüzgardan daha çok hissettim o sırada. sadece iki kelimeden bahsediyoruz, ama söylenişi söylerken yüzündeki ifadesi veya oturuşu, bunların hepsi söylediği sözlerin çok ötesinde ve daha anlam barındıran şeyler. bizim bu yazdıklarımız da öyle. neden insanlar bu yazılarda kendilerinden bir parça buluyor, içlerinde kendi yüz ifadeleri var. hayatlarına daha önce değişik hislerle girmiş kelimeler var. benim yazdıklarımda neden kendinden bir şeyler gördüğünü düşünüyorsun? bu kadar basit aslında, sen okuduğun için. bana, benim yazdıklarımdan dolayı bir hayranlık veya hayranlık demeyelim de merak duyuyorsun. ama bu ilgi merak ya da hayranlık benimle tanıştığın an son bulacak. çünkü benim cümlelerimi benim duygularımla hissedeceksin. bu duygular sana oldukça uzak gelecek. bu yüzden beni tanımanın o kadar güzel bir şey olmadığını söylüyorum. benim hislerim sanırım biraz uzak. beni görene kadar bana hayranlık duyup istediği cevapları alamayınca benden uzaklaşan insanlara bir yenisini eklememek için çaba gösterir hale geldim. kafalarında kendilerince bir ben yaratıyorlar hatta geçenlerde biri "ben bir şey kullandığını düşünmüştüm bu yazılar sağlam bir kafadan çıkamaz." demişti. okuduğu şeylerden bir ben yaratmış ve hayranlık duyduğu o kişiyi bekliyor. ben yüzlerce insan oldum bu yüzden beyinlerinde. oysa ben benim. insanların kötülüklerini hissettirmeye çalıştığı düzende masum kalmaya çalışıyor ve hislerimin bir tek varlığımı hissettireceğini düşünüyorum. belki bu yüzden aşırı dozda yaşıyorum, ama yaşıyorum. birine hayranlık duyunca onunla saatlerce sohbet edip ayak bastığımız yerden fidanların çıkacağını göreceğimiz anlarım olsun istiyorum. balık tutarken, sigara içip arada bir küfredelim istiyorum. onunla şarap içip sevişmekten daha benim evrenimden şeyler bunlar. benim evrenimden görmeye cesaret edemeyip, ona sahip olmanın aslında ne kadar kolay olduğunu göstermeye çalışıyorlar. benim oyun evim gibi düşün, içinde istediğim oyunu oynuyorum ve mutluyum. küçük bir çocuk gibi en doğal halini yaşıyorum. neyi ya da kimi beklediğim konusuna gelirsek, her gün saatlerce denizi izleyen mutsuz biri var. gözlerindeki açıklıklar, onu mutlu edeceğine inandığı şeyin aslında ne kadar yavan olduğuyla yüzleşmeyi erteleyen. bu düzen diye defalarca dile getirdiğim şeye ayak uydurmuş ve bu evrimden nefret eder hale gelmiş. çocuksu aslında, görsen sen de derdin dünyada yapılabilecek en güzel iyilik bu adama mutluluğu geri vermek olurdu diye. bir gün onun hasta bakıcısı olacağım. mutsuzluğunu iyileştiremeyeceğim bir insanın yanında duran yaşlanmış küçük kız çocuğu. tabi o zaman bunlarda kalmayacak, bu kadar yazmayacağım o kıymet bilmez beni yanında tutarken. belki kendi uydurduğum bir dilde hastam öldükten sonra odasının duvarlarına cereyanda kalan yerlerimin ağrısını yazarım. o da belki. o zamana kadar herkesin tanrısallığını sorgulayacağı bir hayal kırıklığı olarak besleneceğim.

20 Mayıs 2016 Cuma

öyle bir düzen var ki, ayak uydurmak zorundasın. bu düzende dikkatimi en çok çeken seçimler ve getirdikleri. bir insanla rast gele tanışıyorsun, bankta, okulda, yurt odasında, arkadaş yanında. ama birileriyle tanışıyor sohbet ediyorsun. onun sevdiğin veya sevmediğin özellikleri oluyor. bu özellikleri biriktiriyorsun. sevdiklerin uygulama kısmına, sevmediklerin uzaklaşma bölümüne aktarılıyor. sonra bir gün o insandan nefret eder duruma geliyorsun ki şöyle bir şey vardır, bir gün herkesten nefret edersin. ve de en sevdiğim insan henüz tanışmamış olduğum insandır. gün geliyor nefret ettiğin insanın nefret ettiğin özelliklerini kendinde görmeye başlıyorsun. "aa onun gibi davrandım." bu cümleyi senin kafanda kurguladığın şekilde söylemiyorsun tabi benim yazdığım tonda söylemen gerekir. nefret ettiğin bir insana dönüşmek veya kendinden nefret etmeye başlamak bir sorunun başlangıcı mı? peki lafı dolandırmayı keseceğim, eski ellerim olaydı lafı dolandırmayı iyi bilir ve istediğini dile getirmeyi becerirdi. acı çekmek, gerçekten elimizde olan bir şey mi? haddimden fazla acı çektiğime inanırdım, ki o anlar da yaşadığım hislerin gerçekliği şuan ki hislerimin gerçekliğine göre oldukça yüksek. acı çekmek beni bana hissettiren bir şeydi. ben belki de bu yüzden acılarımı benimsemiş ve onlarla olmayı sevmiştim. ama acının özü, çıkış noktası benim elimle tıkayamayacağım büyüklükteydi. ben de itiraf etmeliyim ki çıkış noktasından beri acımı elimde taşıyıp yağmur damlalarını elinde toplayan çocuk gibi bir göl oluşturmuştum. bu birazcık acınası biraz da hayalperest bir şeydi. uç bir histi ve sanki vücudundaki kanser hücresini beslemek büyütmek ele geçirmesine izin vermekti. belki de şuan umursamıyorum diye böyle geliyordur kulağa, havada kalıyordur, kabul etmeyi zaten kabul etmişimdir. evet. ben kabul ettim sanırım. acımı uyuşturarak acımı benim büyüttüğümü kabul edip onu bıraktım. ve ondan beslenen hücrelerimi açlığa ittim. soruya dönüş, acı çekmek gerçekten elimizde olan bir şey mi? evet veya hayır cevaplarımın ikisini de savunacak cümlelerim var. peki ne için acı çekeriz? başka insanların yaptığı hatalar. zaten ilk önce diğer insanlara atıyoruz suçu. onun yüzünden acı çekiyoruz. başkalarının yaptığı hatalar yüzünden çektiğimiz acılarda bizim tek suçumuz var, ilk onları suçlamak. o zaman izim kendi yaptığımız hatalar var sırada. güzel tatlı hatalarımız. ben bir kaç hataya göz yumdum mesela, göz yumarak bile kendime benim dışımda bir karakter verdim ve kendime karşı hatalar yapmış oldum. ne kadar çok hata kelimesini kullandım. sanırım artık bunlar beni gerçekten ilgilendirmiyor. yaşasın çok güzel uyuşuyorum! benim hata yaşım gelmemişken benim canımı yakan insanlar için üzülürdüm sonrasında iki ihtimal var ya kendime üzülmeyi benimsediğim için kendime acı verdim ya da gerçekten yetişkinliğe geçerken insanın bazı acıları tatması gerekiyor bunun için de bazı ufak hataları yapması gerekiyordu. bu yazımda ne kadar da ciddi bir tavrım var, içtenliğimi kaybedip antidepresanın o meşhur gülücüklerini saçıyorum. üçüncü güzide soruma geleceğim; acı çekmemize kimin yaptığı önemli olmayan hatalar neden oluyorsa, benim dediğim hataları gerçekten de ben mi yapmış oluyorum? bir insanla tanışıp zamanla onun kötü özelliklerini kendimde görmeye başlıyorsam aslında kendime yeni bir özellik eklemiş oluyorum hemde o insana ait. ve o insan dediğim başka bir insanın yaptığı saçmalıkları ben kendim yaptım varsayıyorum. yani dostlarım öyle bir düzen var ki, ne düşündükçe içinden çıkabiliyorum ne de ayak uydurabiliyorum. ilaçlarla uyuyor, ben baya uzaklaşıyorum.

6 Mayıs 2016 Cuma

kalbini küçük bir su birikintisine atıp hızlı adımlarla uzaklaştı. ve küçük bir çocuk küçük ayaklarıyla dalgalar oluşturdu o su birikintisinde bunu oyun haline getirdi ve defalarda kalbini parçalarına ayırana kadar zıpladı. tekmeledi. izledim, hepsini şu küçük pencereden izledim. ışıktan daha aydınlık şeyler giriyordu odama. ve ben odamdan çıkmak istemiyordum ancak karanlıktan görebilirdik aydınlığı. gördüğüm tek şeyin aydınlık olması korkularımı yenmeme de yetiyordu. hırkalarımın kollarında kurumuş sümük kalıntıları var. yakalarımda beraber uyuduğum adamların salyaları. ağzımda ertesi güne kalmayacağını bildiğim tatlar. ne çok roman karakteri var aşık olunacak. kitap okumak kendi kendine kendini tatmin etmek gibi. aklını kaybeden anneme sarılıp uyumayı özledim, aklını kaybeden kadının aklını kaybeden kızı. terk eden adamların kadını ve küçük kedilerin annesi. tek gözü kör küçük siyah kedi, sabaha kadar uyumadığım beslemek için. intihar et öyle birine dönüşürsen diyen dostlarım. dostluğun başlangıç tarihi yoktur. biriktir hepsini, hepsini biriktir bir çuvalın içinde ve şehrin en yüksek binasından aşağı at. sırtımda bir üşüme, parmak uçlarım soğuk ve yüzüm. en çok yüzümde hissediyorum bunu. "sen güçlüsün zaten" cümlesini söylediği görüntü gözümün önüne geliyor. ayak baş parmağımla klozetin deposunu dolduran musluğu kapatıyorum. sigara dumanı üzerime geliyor. eski sevgilimin yazılarımda sigarayı çok kullanmama eleştirmesi geliyor aklıma. benim sigara içmeyecek kadar iyi sevgililerim olmuştu. küçücük ve mutluluk taşıyan bir adamdı. herkese iyi dememem konusunda uyarıyorlardı beni. insanlarda iyilik aramak içindeki iyiliği de öldürürmüş, güzel ölüyoruz.

5 Mayıs 2016 Perşembe

bakın korktuğum başıma geldi neden anlamak istemiyorsunuz, bunun olacağını biliyordum. ilk başlarda iyi gelmişti. artık o kadar çok düşünmemeye başlamıştım, birden fazla şeye odaklanmıyordum. her şey ayarındaydı. ama şimdi baksanıza şu ellerime her yerinde yaralar çıkmaya başladı. kaşımaktan kendimi alıkoyamıyorum kaşıntısını durdurmak için günde üç taneden fazla içmem gerekiyor şu haplardan. bu haftan on tane içerek intihar eden insanlar var. önceden ne kadar hızlı konuşabiliyordum, nefesimi bir paragraf konuşmaya sığdırabiliyordum. bakın şu halime ayağa kalkıp odanın içerisinde dolaşmaya bile takatim yok. ben ki bu odadaki her konuşmamda dolanıp dururdum. yorulduğumda sizin şu not kağıtlarınızdan birini alır size hatıra olarak bir resim çizerdim. beynimin bir tarafını hep meşgul etmek zorundaydım rahatça konuşabilmekk için, yürürken adımlarımı düzgün atmayı düşünürdüm, kağıtlardaki çizgileri kullanarak resimlerimde hep bir şeyleri gizlerdim. gizleme isteğim vardı, ve ben size gerçekleri anlatmak için resimlerde bir şeyleri gizliyordum. artık resim çizemiyorum. elime boya değdiğinde bu yaraların acısı daha da artıyor. bu yaralar niye çıktı, ani üşümelerim de oluyor. sağ gözüm evet özellikle sağ gözüm çok ağrıyor.

4 Mayıs 2016 Çarşamba

bir kaç yazıdan ibaretiz, bir kitap olmak vücudumdaki çocukları kazımam gerek. ben öyle güzel şeyler yazamıyorum ki, hem yaşadığım evrende güzel yazı yazan insanlar saf sevgiden uzak "sevişir ve yazar adamlar" hem bedeni hem ruhu arındırıyorum kandırmacasıyla uzun yaşar mı acaba diye düşünüyorum. olsun, ben çocukluğuna veriyorum. çocuksu, saf, dürüst, yüzsüz. sevişir ve yazar adamların yüzsüzlükleriyle doluyuz. yüzsüzlükleri bile güzel bazı insanların. ben nerede olduğumu daha çözemedim, çok sevdiğim bir dostumla dertleşiyorum, bazen de güzel insanların yolculukları oluyorum. hayran olduğum adamların sayısı git gide azalıyor, sanırım öyle adamlar erken ölüyor. ben hayran kalmak için saatlerce sorguya çekiyorum bazılarını sırf kendimi inandırmak için bu çaba. ben çok acıtıcı şeyler yapıyor ve bunları hissetmememi sağlayacak ilaçlara para harcıyorum. para her şeyin çözümü, güzel düzen. bu şehirde de bir tek piyanonun başına geçtiğim anların hazzına bağlanarak kalıyorum. para etmeyecek şeylerden mutlu olduğum için belki de düzen beni kabul etmiyor, ben düzenin evi saydığı toprağa akşamsefası çiçekleri ekiyorum. saf sevgi dostlarım, şu dostlarım kelimesinin de gereksizliği beni rahatsız ediyor ama sizlere ne sıfatla sesleneceğimi bilmiyorum. saf sevgi diyordum, sanırım bende büyüyor ve hayatımdaki tüm sevgileri öldürüyorum. ben yazmaya uzaklaşmışım. sevemez olmuş. vicdanımı uyuşturmuşum. cebimde bozukluk bile taşımıyorum artık yol kenarında melodika çalan çocuklar için. yorgan açıldığında üşürüm diyorum, üşümek hissettiriyor. bir an öncesinde var olduğunu üşüme uyuşmasında düşünebiliyorsun.çiçekler ekmek istemiyorum yol kenarlarına. tablolarım yarım. deniz kenarlarında kırmızı sahile vuruyor. fazla yaşamam sanırım zaten bakınca güzele olan inabcım kalmamış, hayal gücümü öldürmüşüm, kendimi kaldırıp çöpe atmışım.
yaşadıklarımı düşünmemem gerektiğini, artık saplantılarımdan kurtulma vaktimin geldiğini düşündüğüm sıralarda bazı destekler sayesinde bunu başarabildim. başarabildim dememin nedeni, son günlerde yaşadığım trajedik yani sorgu halime göre trajedik olan olaylara karşı verdiğim tepkiler. sorgunun süresinin dolacağını hissediyordum, vakti gelmişti karga olup uçmanın. bunlar küçük yazılar. sorguyu özleyeceğim, kurguyu ve kargayı. büyüyorum, sorgu kadar iyi niyetli biri değilim artık veya iyi biriyim diye kendime diretmiyorum. ben kabullenişim, kurguladıklarımla var olacağım. düşünmeyecek yorulmayacağım. yaşasın antidepresanlar, kahrolsun ilaçların kaşındırıcı etkileri. çikolata istiyorum biraz. ben bakkala gidiyorum. pijamayla bakkala gitme rahatlığını seviyorum.

2 Mayıs 2016 Pazartesi

İnsanı yolda tanırsın, kendimde keşfe çıktığım güzel bir yolculuk. Kötü bir insanım. Ben utanmaz rezil bir insanım dostlarım. Ağlamıyorum, buranın sahili güzel ağlamakla burayı kirletmem. Rüzgara karşı uçuyor burada kuşlar. Ve ben bir adamın hüzün dolu yolculuğu oluyorum. Eğer böyle birine dönüştüğünü hissedersen intihar et diyen bir dostumun sözü beynimde dönüp duruyor. Onun yanına gidip beni ağlatmasını istiyorum, temizlen ruh ağlayarak temizlen. Dudağında alışkın olmadığın bir tat var. Bir kaç saate geçecek. Ben yıkmıyorum, yılışdıkça daha sert bir kabuğa kavuşuyorum. Çok soğuk bu şehir, gidip dinlenmeliyim.