5 Mart 2021 Cuma

Asla birleştirilmemesi için arasına komodin konan yataklar,
Kanepe de kimin olduğu belli olan taraflar ve hiç alınmamış hayalde içilen şaraplar.
Evde ama evde gibi hissettirmeyen bir sarılmayla, anne olmayı hiç bırakamayacağını ve hiç çocuk gibi sevilemeyeceğini fark ettiğin anlar...
Yanaktan süzülüp kulağa giren soğuk ıslaklıktan kurtulma çabası, yüzündeki kasların hareketsiz kalmasına rağmen bu lanet durumun olması
Dilin ne? Hangi kelimeler doğru, kızgınlığı anlatmak için? İçindeki öfkeyi besleyen herkesi parmağınla ifade edebilecek güçte misin?
Her anı anlatabilecek kadar cesur musun, insanlar bu kadar çatmışken kaşlarını?
Hayatını kim gösterir ki gardını savunmak varken?

Savaşalım mı? Dövüştürelim mi, iki bağırgan horoz gibi yaslarımızı?
Güçlü sanalım oluşturduğumuz görkemli kalkanlarımızı, kalkanını delemeyecek kadar güçsüz görünür kılıcım ama zaten ben bu kılıcı kimseye saplayamadım.

Sarılmak, sıyrılmak, unutmak geçen günleri saymayı...

İki kızgın çocuğuz biz. 
Diğer çocuklara kızgınız, 
daha doğmamış çocuklarımıza sevgimizi yeterince gösteremezsek diye kızgınız. Birbirimize kızgın olmamıza neden olan her eksiltilmiş yanımıza kızgınız. 

Üzerinde yattığın çarşaf ayak derini kesiyor,
ama sarıyor.
Sarılmak, sıyrılmak...
Sıyrılmak istediğin için mi ayakların degdikce acıyor?

Sen sevgiden yoğrulmuşsun, 
Seni sevmek gerek, korkmadan.
Kalkanlarımız farklı, kılıcım kalkmıyor korkmaya alıştığından. 

İki kızgın çocuktan anca sesi çıkmayan tuvalette beklerse diğeri uyur.
Dikkatini kaybedince fayans araları bir süre sonra kaybolur ve tuvalet tiksinerek hayatını izlediğin düz bir perde olur.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder