26 Mayıs 2016 Perşembe

aklıma o kadar çok soru cümlesi geliyor ki, ben ojeli parmaklarımla başımı okşuyorum. cümlelerin sinirlerimden bir ışık halinde nasıl geçtiğini hissediyorum. bir bir yıldıza tutunup onu ipe geçirmek gibi, yaşasın yıldızlardan bir kolye yapıyorum! sana hiç duymadığım soruları soruyorum, birileri bunları düşünüyor mudur? belki kafa açtığımı düşünüyorsunuzdur, belki beni itici bulacaksınız ki sizinle tanıştığımızda benim için iticilik saçıyordunuz. yüksek sesli bir kahkahanız, çıkık elmacık kemikleriniz vardı. elmacık kemikleriniz, bir tek elmacık kemikleriniz güzel gözüküyordu. o sırada güzellikleri görebilecek bir görüşe sahip değildim. hem yüksek sesle konuşan insanların bağırır tavırlarından çekinir onlardan uzaklaşırım. bana acı veren şeylerden bahsettiğimde dünyaya ne kadar küçük bir pencereden baktığımı söyleyeceksiniz bana biliyorum. ama acılarımı anlamanızı umuyorum. eteğimde kuruyan alçıdan insan kafası yapacağız.bu insanların ilk önce ağızlarını keseceğiz sonra burunlarına nefes almaları için küçük delikler açacağız. ve tanrı kadar mükemmel bir sistem oluşturamayacağımız için göz yerine de sabit büyüklükte delikler açacağız. sonra kafataslarını kırıp içine dünyanın asıl pisliğini dolduracağız. ilk önce bir kaç kağıt parçası koyacağız o güzel çanağa. sonra et parçaları yeni kesilmiş bebek kordonuyla sarılmış et parçaları. daha sonra etleri ve kağıtları parçalayacak sıvıyı boşaltacağız. sıvının beyaz kısmı gözlerden akacak. insanların beyinlerini yıkadığı açlıkları gözlerinden akacak ve tüm insanlık bu beyazlığın özünü bilecek. birbirlerinin yüzlerine bakıp tiksinecekler.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder