25 Mayıs 2016 Çarşamba

telefonu bir an önce kapatmak için söylenen bir "iyi geceler.". dün böyle bir telefon görüşmesini bitirdim, inan acıtıcıydı. istediği cevapları alamayan bir adamın benimle konuşmasının bir anlamı olmadığını rüzgardan daha çok hissettim o sırada. sadece iki kelimeden bahsediyoruz, ama söylenişi söylerken yüzündeki ifadesi veya oturuşu, bunların hepsi söylediği sözlerin çok ötesinde ve daha anlam barındıran şeyler. bizim bu yazdıklarımız da öyle. neden insanlar bu yazılarda kendilerinden bir parça buluyor, içlerinde kendi yüz ifadeleri var. hayatlarına daha önce değişik hislerle girmiş kelimeler var. benim yazdıklarımda neden kendinden bir şeyler gördüğünü düşünüyorsun? bu kadar basit aslında, sen okuduğun için. bana, benim yazdıklarımdan dolayı bir hayranlık veya hayranlık demeyelim de merak duyuyorsun. ama bu ilgi merak ya da hayranlık benimle tanıştığın an son bulacak. çünkü benim cümlelerimi benim duygularımla hissedeceksin. bu duygular sana oldukça uzak gelecek. bu yüzden beni tanımanın o kadar güzel bir şey olmadığını söylüyorum. benim hislerim sanırım biraz uzak. beni görene kadar bana hayranlık duyup istediği cevapları alamayınca benden uzaklaşan insanlara bir yenisini eklememek için çaba gösterir hale geldim. kafalarında kendilerince bir ben yaratıyorlar hatta geçenlerde biri "ben bir şey kullandığını düşünmüştüm bu yazılar sağlam bir kafadan çıkamaz." demişti. okuduğu şeylerden bir ben yaratmış ve hayranlık duyduğu o kişiyi bekliyor. ben yüzlerce insan oldum bu yüzden beyinlerinde. oysa ben benim. insanların kötülüklerini hissettirmeye çalıştığı düzende masum kalmaya çalışıyor ve hislerimin bir tek varlığımı hissettireceğini düşünüyorum. belki bu yüzden aşırı dozda yaşıyorum, ama yaşıyorum. birine hayranlık duyunca onunla saatlerce sohbet edip ayak bastığımız yerden fidanların çıkacağını göreceğimiz anlarım olsun istiyorum. balık tutarken, sigara içip arada bir küfredelim istiyorum. onunla şarap içip sevişmekten daha benim evrenimden şeyler bunlar. benim evrenimden görmeye cesaret edemeyip, ona sahip olmanın aslında ne kadar kolay olduğunu göstermeye çalışıyorlar. benim oyun evim gibi düşün, içinde istediğim oyunu oynuyorum ve mutluyum. küçük bir çocuk gibi en doğal halini yaşıyorum. neyi ya da kimi beklediğim konusuna gelirsek, her gün saatlerce denizi izleyen mutsuz biri var. gözlerindeki açıklıklar, onu mutlu edeceğine inandığı şeyin aslında ne kadar yavan olduğuyla yüzleşmeyi erteleyen. bu düzen diye defalarca dile getirdiğim şeye ayak uydurmuş ve bu evrimden nefret eder hale gelmiş. çocuksu aslında, görsen sen de derdin dünyada yapılabilecek en güzel iyilik bu adama mutluluğu geri vermek olurdu diye. bir gün onun hasta bakıcısı olacağım. mutsuzluğunu iyileştiremeyeceğim bir insanın yanında duran yaşlanmış küçük kız çocuğu. tabi o zaman bunlarda kalmayacak, bu kadar yazmayacağım o kıymet bilmez beni yanında tutarken. belki kendi uydurduğum bir dilde hastam öldükten sonra odasının duvarlarına cereyanda kalan yerlerimin ağrısını yazarım. o da belki. o zamana kadar herkesin tanrısallığını sorgulayacağı bir hayal kırıklığı olarak besleneceğim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder