20 Mayıs 2016 Cuma

öyle bir düzen var ki, ayak uydurmak zorundasın. bu düzende dikkatimi en çok çeken seçimler ve getirdikleri. bir insanla rast gele tanışıyorsun, bankta, okulda, yurt odasında, arkadaş yanında. ama birileriyle tanışıyor sohbet ediyorsun. onun sevdiğin veya sevmediğin özellikleri oluyor. bu özellikleri biriktiriyorsun. sevdiklerin uygulama kısmına, sevmediklerin uzaklaşma bölümüne aktarılıyor. sonra bir gün o insandan nefret eder duruma geliyorsun ki şöyle bir şey vardır, bir gün herkesten nefret edersin. ve de en sevdiğim insan henüz tanışmamış olduğum insandır. gün geliyor nefret ettiğin insanın nefret ettiğin özelliklerini kendinde görmeye başlıyorsun. "aa onun gibi davrandım." bu cümleyi senin kafanda kurguladığın şekilde söylemiyorsun tabi benim yazdığım tonda söylemen gerekir. nefret ettiğin bir insana dönüşmek veya kendinden nefret etmeye başlamak bir sorunun başlangıcı mı? peki lafı dolandırmayı keseceğim, eski ellerim olaydı lafı dolandırmayı iyi bilir ve istediğini dile getirmeyi becerirdi. acı çekmek, gerçekten elimizde olan bir şey mi? haddimden fazla acı çektiğime inanırdım, ki o anlar da yaşadığım hislerin gerçekliği şuan ki hislerimin gerçekliğine göre oldukça yüksek. acı çekmek beni bana hissettiren bir şeydi. ben belki de bu yüzden acılarımı benimsemiş ve onlarla olmayı sevmiştim. ama acının özü, çıkış noktası benim elimle tıkayamayacağım büyüklükteydi. ben de itiraf etmeliyim ki çıkış noktasından beri acımı elimde taşıyıp yağmur damlalarını elinde toplayan çocuk gibi bir göl oluşturmuştum. bu birazcık acınası biraz da hayalperest bir şeydi. uç bir histi ve sanki vücudundaki kanser hücresini beslemek büyütmek ele geçirmesine izin vermekti. belki de şuan umursamıyorum diye böyle geliyordur kulağa, havada kalıyordur, kabul etmeyi zaten kabul etmişimdir. evet. ben kabul ettim sanırım. acımı uyuşturarak acımı benim büyüttüğümü kabul edip onu bıraktım. ve ondan beslenen hücrelerimi açlığa ittim. soruya dönüş, acı çekmek gerçekten elimizde olan bir şey mi? evet veya hayır cevaplarımın ikisini de savunacak cümlelerim var. peki ne için acı çekeriz? başka insanların yaptığı hatalar. zaten ilk önce diğer insanlara atıyoruz suçu. onun yüzünden acı çekiyoruz. başkalarının yaptığı hatalar yüzünden çektiğimiz acılarda bizim tek suçumuz var, ilk onları suçlamak. o zaman izim kendi yaptığımız hatalar var sırada. güzel tatlı hatalarımız. ben bir kaç hataya göz yumdum mesela, göz yumarak bile kendime benim dışımda bir karakter verdim ve kendime karşı hatalar yapmış oldum. ne kadar çok hata kelimesini kullandım. sanırım artık bunlar beni gerçekten ilgilendirmiyor. yaşasın çok güzel uyuşuyorum! benim hata yaşım gelmemişken benim canımı yakan insanlar için üzülürdüm sonrasında iki ihtimal var ya kendime üzülmeyi benimsediğim için kendime acı verdim ya da gerçekten yetişkinliğe geçerken insanın bazı acıları tatması gerekiyor bunun için de bazı ufak hataları yapması gerekiyordu. bu yazımda ne kadar da ciddi bir tavrım var, içtenliğimi kaybedip antidepresanın o meşhur gülücüklerini saçıyorum. üçüncü güzide soruma geleceğim; acı çekmemize kimin yaptığı önemli olmayan hatalar neden oluyorsa, benim dediğim hataları gerçekten de ben mi yapmış oluyorum? bir insanla tanışıp zamanla onun kötü özelliklerini kendimde görmeye başlıyorsam aslında kendime yeni bir özellik eklemiş oluyorum hemde o insana ait. ve o insan dediğim başka bir insanın yaptığı saçmalıkları ben kendim yaptım varsayıyorum. yani dostlarım öyle bir düzen var ki, ne düşündükçe içinden çıkabiliyorum ne de ayak uydurabiliyorum. ilaçlarla uyuyor, ben baya uzaklaşıyorum.

1 yorum:

  1. "...
    Bir zamanlar gülmüştü içimdeki şeytan.
    Ben, bir ışıktım parıltılı bahçelerde,
    Oyunlarla dansların eşliğinde,
    Bir de aşkın şarabı, başımı uyuşturan.
    Bir zamanlar ağlamıştı içimdeki şeytan.
    Ben, bir ışıktım sancılı bahçelerde,
    Kadere boyun eğişin eşliğinde,
    Parıltısıyla, yoksulluğun evini nura boğan.
    Şimdi ağlamadığına ve gülmediğine göre o şeytan,
    Yitip gitmiş bir gölgeyim bahçelerde
    Ve ölüm karası eşliğinde,
    Boş gece yarısının sessizliğiyle dolaşan.
    ..."

    YanıtlaSil