1 Şubat 2016 Pazartesi

"avuç içlerinin eşitliğinden geliyoruz. Parmaklarımızın gölge olup duvarda oynaşması mandalina kabukları sürüyorsun elime, ben toprağa dokunup yeni ağaçlar filizlendiriyorum. ışıklarını kapatıyorlar tüm odaların sen bana şiirler okuyorsun. ben boynunda bir bulut oluyorum tüm gökyüzü sen kokuyor." Nasıl bir his olduğunu bilmiyorsun. küçükken anneme sarıldığımda tüm gücümle sıkardım kollarımı, bu bir sevgi gösterisiydi. Aynı zamanda bir korkunun dışa vurumu, onun kaçıp gitmesinden korkardım hep. Ve her fırsatımız olduğunda ona sımsıkı sarılırdım. Zamanla büyüdük, annemin hayatında artık küçük dünya ben değildim. Benden daha çok sevdiği insanlar olduğunu ve benim sadece bir donemin bahanesi olduğumu gördüm. Sana sarıldığımda küçüklüğümdeki gibi sarılmak istemiştim, kokudan olsa gerek. Gerçekten çok güzel kokuyorsun. Küçücük bir bedenin var, sana sarıldığımda kemiklerini ezecekmişim gibi hissetmeme neden olmuştu. Kemiklerine ellerimle dokunabiliyor, kaburga kemiklerinin arasından düşüyordum. Sana sarılmak, en içten sarılmalarıma katıldı. Seni izlemek çok güzeldi mesela. Vücudun çok sadeydi, kıskanılasıydı. Hayranlık duyduğum bir bedenin vardı. gecenin üçünde yemek hazırlayan biri vardı artık bana, yumurtaya karşı olan karşıtlığımı bilmeden. Benim hakkımda bildiklerin ve bildiğini sandıkların... Sana yalan söylemek istemedim. İnsanlara yalanlar söylerim. Yumurtanın kokusunu sevmem, soğan ve mandalinayı sayende sevdim. Normalde mandalina da sevmezdim, portakalcıydım ben. Hatta sırf portakal için kışın gelmesini beklerdim. Ne diyorum ben, konumuz meyvelere karşı olan duygularımdan biraz daha öte. Dünyada hayal ettiğimden daha çok kötülük varmış ve ben bunun daha fazlası olacağını da düşünüyorum, en az dünya nüfusu kadar. Çok kotu insanlarla yüzyüze geldiğime inandım, sanırım tanrı senin güzelliğini göremeyeceğimden korktuğu için boyle bir şey yaptı. Belki de ben dünya tamamen kötülükle dolu dediğim anda seninle tanıştım bir anda.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder