16 Temmuz 2015 Perşembe

bir metrelik bir alanda insanın düşüneceği şeylerin bir sınırı yok. beden sınırlandığında düşünce sınırları aşar, ki tarihte bir sürü insan bu yüzden hapsedilmiş, işkence görmüş ya da sürülmüştür.
bir metrekare diyordum en son, hep merak etmişimdir acaba diğer insanlar da tuvalette derin düşüncelerle boğuşuyor mudur? uyku öncesinde yatakta dönüp dururken bu kendi kendine konuşmalar yaşanabilir, ama uyku öncesinde insan ne kadar derin düşünebilir, uykusu gelmez mi? düşünce iç karartıcı olduğunda uykuya sığınmaz mı? kısacası uyku öncesi düşünceleri oldukça riskli ve kaçışı kolay.
göz kayması veya göz titremesi denilen hastalığını bir metrekarelik tüm insanlığın mabedindeki fayansların arasındaki çizgilerin kaybolmasıyla fark eden biriyim. tabi tüm yazıyı tuvalete adamayacağım, sadece hepimiz için uçuk bir yer olduğunu hatırlatmak istedim, ki filmlerin vazgeçilmez kendini kilitleme ve sevişme sahnelerinin en dikkat çekici mekanı.
kendi içimde konuştuğum şeyleri sizin okumanız ne kadar acayip. her an konuşsam deli zannederlerdi, yazınca edebiyat oluyor, edebiyat denmese de felsefe deniyor. insanlar kendi yedikleri haltlara güzel sıfatlar bulmayı ne güzel de beceriyor. parası olan yazar oluyor mesela, hoş geldin yirmibirinci yüzyıl.
kuş sesleri geliyor şuan. nerede olursanız olun sabah beşle altı arası kuş sesleri oluyor, yeterince il gezdim bunu merak ettiğim için.
"tanrı neden insanı yarattı?" tanrıyla ilgili her soruya insandan yola çıkarak cevap bulurum. ne de olsa onun üfürüğüyüz nurlu. sinirleniyorum bazen canın sıkıldı değil mi baba diyorum içimden tanrıya. düzene bakıyorum mesela şaraba yasak demiş, kadına yasak demiş ve de vaadi şarapla kadın etmiş. insanoğlunun sabredip sabredemeyeceğini görmek istemiş, bunların hepsi onun eğlenmelik oyunu. babam güzeldir, tanrı baba.
sabahın altısı oldu, vakit doldu. zamanla oturacak bu yazdıklarım. arada bir kitap okumam lazım. siz de okuyun, dergi satın alın mesela, dergilere kitaplardan daha da önem verin. kitap eskiden değerliydi, artık sadece birilerinin uydurduğu kıçıkırık aşk hikayeleri birilerinin cüzdanını doldursun diye rafları işgal ediyor kitaplar. hoş geldin yirmibirinci yüzyıl. hepsi bu şekilde denmez tabi de, düzen bu haliyle. düzenine sövdüğümün dünyası.

1 yorum:

  1. Ben tanrı olsam insanları açlığa muhtaç olacak şekilde yaratmazdım mesela, hayatta kalmak için acı çekmezlerdi. Paranın icadına izin vermezdim küçük bir kesim tüm insanları yönetemezdi.Ben tanrı olsam mesela ademi cezalandırıp dünyaya göndermezdim soyu da acı çekmezdi sonuçta kusurlu yaratan ben değil miyim? Ben tanrı olsam herşey ne kadar güzel olurdu değil mi? Fakat o zaman Dostoyevski yazar olmazdı ki ..

    YanıtlaSil