2 Haziran 2015 Salı

yavaşça eğildim masaya, kitabı bıraktım, arasına parmağımı koyduğum sayfaya gazete parçasını sırıştırıp. bitmedi kitap. büyük ihtimalle bitmeyecek de. bu zamana kadar okuduğum hangi kitabı bitirdim acaba? neyse işte. sonra uzandım turuncu neşeli koltuğuma. biraz eski bir koltuk, ikinci el dükkanından aldım, ilk aldığımda biraz pisti gerçi, temizlemesi de bir günümü almıştı. ama seviyorum bu koltuğun neşesini.
düşündüm. uzun uzun düşünürüz ya hani. düşünür düşünür çıkamayız işin içinden öyle düşündüm, yine. sokak lambasının vurduğu ışıkla sarıya çalan beyaz tavanıma bakarak beynimde o susmak bilmeyen cüceyi dinledim. ona cevaplar verdim ama her zaman ki bilmişliğiyle bana beni şaşırtacak sorular sordu. hem de imalı. sanırsın mahallenin elli yaşındaki dedikoducu teyzesi. çok fena bücür. seni sordu. nasıl olduğunu, senden haber alıp almadığımı sordu. dedim, artık düşünmüyorum, ilgilenmiyorum da. bana baktı öylece, ilk başta şaşırmış görünüyordu, sonra emin misin bakışı attı bana. emin misin diye sormadı da, sormuş kadar oldu. çok sorular soruyor şu cüce. sen iyisin değil mi? rengin yine sarıya çalıyor, ilerde takıntın haline gelecek göbeğin büyümeye devam oluyor, kırışmamak için kremler falan sürüyorsun yüzüne. genç kalmak için çabalamaktan şikayet ederken genç kalmak için çabalıyorsun. bunları yazarken güzel bir tebessüm olarak çıkıyorsun yüzüme. sadece bu kadarsın. bazen düşünüyorum, hatırlayabildiğim her cümleni irdelerken buluyorum kendimi. bunu yalanlayamam. ama zamanla bunların sıklığı da azalıyor. arada bir şu iç sesimin sahibi olan cüce soruyor seni, o kadar.


güzel kal.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder