19 Mart 2016 Cumartesi

annemin ve annemin yakın arkadaşlarının gözlemlediğim tedirgin tavırlarına içten içe hep karşı çıkardım. hava karardığında evde olmamanın verdiği tedirginlik içime işlemiş ve alışkanlığım haline gelmişti. yoldan bir erkeğin adım seslerini duyduğumda koşar adım en yakın caddeye yürür başımı yerden kaldırmazdım. böyle yetişmiştim, kıraathanelerin önünden geçilmezdi, erkeklerle tokalaşılmazdı. ki benim erkek olgusuna olan uzaklığım ve hayatımda erkek rolünü üstlenecek birinin olmayışını da göz önünde bulundurduğumda, erkeklerin benim için korkulacak veya yaklaşılmayacak insanlar olması çok doğal bir sürecin ürünü. annemin çok küçük yaşlardan beri dediği bir cümle hayatımdaki bu korkunun az da olsa hala yaşamasına neden oldu, bu cümleyi her yolda yürüyüşümde hatırlarım, "tenhada yürüme kızım." ki benim gibi bir sürü kız çocuğunun, hatta erkek çocuklarının duyduğunu düşünüyorum. ve yetiştirilişimden kaynaklı olan bir şey daha çocukların bir cinsiyeti olduğuna inanmıyorum. çocukların kendilerini savunamayacakları apaçık. peki tek kendini savunacak insan topluluğu erkekler mi? erkekler rahatlıkla gezebilecekken gecenin bir saatinde, kadın hava kararmadan evinde mi olmalı? yirmibirinci yüzyılda olmamıza ve benim yirmi yaşına yaklaşıyor olmama rağmen tenhalarda sapıkların organ mafyalarının olduğu düşüncesi beyinlerden silinmedi aksine sapıkların, kötü niyetli insanların sadece tenha yerlerde olmadığı da açığa çıktı. artık eve gitmek için bindiğimiz otobüste bile tecavüze uğrayıp öldürülebilir, sevdiğimiz adamın gitar kutusuna sığmak için parçalanabiliriz. baba diye bildiğimiz öğretmenlerimizden her an her şeyi bekleyebiliriz. ha bir de, hani şu vicdan olgusundan bi haber olup "biz dindar insanlarız." diyerek diğerlerini ayıplayanlar var. rahat olduğu için birini ayıpla sonra git kırk beş savunmasız çocuğun hayatını karart. aranızdan abarttığımı düşünen oluyordur elbet, ne hayatını karartması ya daha çocuk yaşta çabuk atlatır diyeniniz vardır. umarım tacize, veya tecavüze uğramanın ne kadar acı sonuçlar verdiğini kendiniz hissetme fırsatı bulursunuz da sessiz kalmamanız gerektiğini öğrenirsiniz. ben öğrenciyim ailemden uzak bir şehirde, ve annem artık beni aradığında "ne olur ne olmaz kızım fazla kalabalık olan yerlerden gitme." diyor. ne değişti ki şimdi demeye kalmadan, lise öğrencisinin unuttuğu bir çanta için şehir merkezinden bomba imha ekibinin gelmesini bekleyen polislerin tedirginliğini görüyorum. "hanımefendi yolun bu tarafından yürüyün.". uyanıyorum, saat 10.58. kahvaltı falan derken zaman geçiyor. internetten öğreniyorum, ölü ve yaralı sayısı günden güne artıyor. bir yerden tanıdık geliyor bu durum küçükken haberlerde şehit sayısı yazardı. "dağlarda hainlere karşı duran mehmetçiklerimiz.." derdi sesi soğuk olan kadın. şimdi evine dönerken benim arkadaşım ölüyor. sevdiğim adamın ismi yazıyor ölenlerin arasında. ben aldığım nefesten utanır hale geliyorum, birileri bu sırada otobüste birini taciz ediyor, birileri bedenini ölümle sarıyor. hayat daha da karmaşıklaşıyor ve insanlar sadece bu karmaşaya ayak uyduruyor. artık nereden yürümem gerektiğini kestiremiyorum, evde duruyor olmam bile tedirgin olmam için yeterli. biz bir şey olmaz ya cümlesinden öteye geçemeyen insan ırkının bencilliğine hayran kalıyorum. "biz ne yapabiliriz ki"ciler var, onlara da şaşırmayacak duruma geldik artık. bir de benim gibi bordo klavyeliler var, benim de tek başıma yapabileceğimin şimdilik bu olduğunu düşünüyorum, vicdanımı koruyarak yaşamak. selam sana yirmibirinci yüzyıl insanı, kusabiliyorsun tüm kötülüğünü insanların ortasına, utanman bile kalmadı artık! kurtulmuşsun tüm yüklerinden!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder