19 Ekim 2015 Pazartesi

yokluk.
olmayış, duyamama, hissedemeyiş belki.
yok oluş.
içimde ölümü bekleyen yaşlı bir kadın,
oyun oynamak isteyen çocuğa bağırmaya son vermiş.
artık umursamıyor, içim beni.
sigara içişime kızmıyor,
tanımadığım adamlar beni öperken tokat patlatmıyor çirkin yüzlerine.
aşağılar bir gülümseme iniyor dudaklarından.
sessizce bir sigara daha yakıyor, sabahı bekliyor saat kaç olursa olsun.
zamanın geçmesini, siyah bir pelerinin altına sığınmayı bekliyor.
kaçıyor bazı geceler, huzurla elele uyuyor.
ölüm böyle bir şey olmalı diyor, böyle bir kokusu olmalı.
ölünce bedenimden bu koku yayılmalı.
bana usulca yaklaşıp fısıltıyla sorular sormalı.
ölümü bekleyen yaşlı bir orospuyla, oyun oynayamamış bir çocuk adeta savaşıyor.
artık orospu, çocuğu duymuyor,
çocuk artık eskisi kadar hevesli değil.
uyandığında nerede olduğunu bilemediğin anlık sersemliği hatırlayarak uyanıyor,
bir insanın ilk aklına düşenin böyle bir şey olması ne acı.
hırkasının bilek yerlerindeki ufak yanıkları parmaklarıyla gizlemeye çalışıyor,
sigarasını içerken.
her zaman onu izleyen çocuğa yaralarını göstermemesi gerekiyor.
hafif nemli saçlarına sinsin istiyor duman,
kokudan rahatsız olup gelmesin çocuk.
orospu dediğin ağlar mı be, ağlamıyorum diyor içinden.
sigara yakıyor.
eti ölü bir orospuyum artık ben diyor,
azrail bile beğenip almıyor tenimi diye isyan ediyor.
dünya üzerinde yakmış kendini, tüm bedeni kül.
bir kavanoza sığdırıp kendini atamıyor bir nehre, ya da miras bırakamıyor kimseye.
artık daha yoğun hissediyor, içindekileri.
söylenmeyen ve yazılmayanları,
kimsenin ulaşamadığı ütopyaları.
buruşmuş ve sarkmış kalçalarını yavaşça kaydırdı ve balkondaki oturakta yer açtı.
çocuk yavaşça ne olduğunu anlamaya çalışarak oturdu kadının yanına,
dünyayı çıplak ayakla sevmiş köylüler onları izliyordu.
ölümün kokusunu duymuş köylüler,
hepsi birden ölmek istiyordu


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder